Grup öncesi değerlendirmemde ilk maç
için tek bir şey söylemiştim; “keşke ilk maç içeride
olsaydı”.
Olsa, en azından başlarda yakın
giden, sonrasında Ramazan'ın şutlarını çözen Corrales'in saçma
sapan kurtarışlarla yıldızlaştığı ve Beşiktaş'ın ilk
devresinde altı gol atabildiği bir maç değil de, Beşiktaş
taraftarının desteğiyle ilk yarısı 1-2 farkla biten ve yakın
giden bir maç olurdu. Tabii bunu hiçbir zaman bilemeyeceğimiz için
rahatça sallıyorum.
Beşiktaş gergin başlar diye
düşünüyordum ama gayet rahattı. Özellikle Yunus Özmusul
hakikaten bu sezonun en değerli transferi olmaya doğru gidecek
gibi. Kalecilerin transferi çok daha kolaydır Avrupa'da, daha dokuz
maç var ve böyle oynarsa çok dikkat çeker. Eksikler bayağı
sıkıntılı oldu, orası kesin. Uğur alıştığından fazla süre
aldı, hem de en üst seviyede. Ninceviç olsa, Uğur'u da ekonomik
kullanma şansı olsa, Müfit hoca oradan daha çok ekmek yerdi
bence. Erwin Perez'in erken iki dakika alması ve Barabaş-Nikceviç
ikilisi ritme girince Yunus yetmedi, hücumsa Corrales'in absürt
performansından dolayı etkin olamadı.
İkinci yarının erken kopmaması
biraz mucize gibiydi zaten. İlk 30 dakikada 6 gol atmış bir takım
için bence takdire şayan bir mücadele çıkardı Beşiktaş.
Grupta dikkatimi çeken, Kolding'in
Flensburg'a attığı fark. Hızlıca bakınca, Danimarka
şampiyonunun Flensburg'un hücumlarını bayağı haşat ettiğini
gördüm. Kaldı ki skora bakınca görülüyor zaten. Özellikle Kim
Andersson füzelerine devam ediyor, ki bence kesinlikle ön tarafa
ayakları çabuk bir oyuncunun konacağı 5-1 savunma en mantıklısı
olacak. Çünkü pivot genellikle ona pozisyon açıyor ve bamgüm
zamanlarına geri dönmüş gibi görünüyor Andersson. Yine Kasper
Hvidt de harika bir kaleci performansı çıkarmış. Dileyelim Pazar
günü öyle olmasın. Ama şanssızlık, acayip formda geliyorlar.
Grubun diğer maçında Alingsas zaten
resmi sitesinden bile “acaba bizim çocuklar Karabatiç'i
tutabilecek mi?” diye haber yapmıştı, cevabı hayır oldu.
Geçelim.
Haftanın bir başka saçma skorunda
yine Almanya var. Prvo deplasmanından iki farklı mağlubiyetle
dönen Kiel, sadece gençlerden oluşan bir proje takımına karşı
neden sadece 25 gol atabildiğinin analizini nasıl yapacak
göreceğiz. Yine de ben bu beklenmedik mağlubiyetin grubu
değiştireceğini düşünmüyorum. Tabii ikinci maçlarda La Rioja
ilk maçta Brest karşısında attığı gibi gibi 40 gole yakın
giderse Kiel üçüncü maçlara can havliyle girebilir. Makedonya
deplasmanından geçen sezonun intikamını 5 farkla alan PSG'de
nasıl olgunlaştığını gösterdi.
Haftanın en keyifli maçının
oynandığı Celje-Metalurg maçından haftanın adamı çıktı.
Momir İliç de 11 gol atmış ama Dibirov takımı tek farkla
kazanırken, hem de deplasmanda yaptı o işi. Metalurg bu sene çok
şey değiştirebilir. Sadece grupta da değil bence, üst turlarda
da öyle. Montpellier “bence” güç kaybeden Löwen için test
olmadı. 11 fark Löwen için iyi averaj aynı zamanda. Veszprem'inse
Medvedi karşısında yediği 32 gol bence soru işareti doğurmalı.
Sezonun en iyi grubu D'de ise
Kielce'nin bu sezonu ne kadar ciddiye aldığını en keyifli
atmosferlerden biri olan Kadetten karşısında aldığı beş farklı
galibiyetle gördük. Hentbolun Mourinho'su Duşabayev'in o kadrou
bence çeyrek finale atması büyük iş olur. Ancak gruptan lider
çıkma ihtimalleri olduğundan her şey mümkün. Hatta bu sene
olmayacaksa ne zaman olacak? Fransa şampiyonu Dunkerque'in kendi
evinde yenilerek başlaması benim için hayal kırıklığı olsa
da, geçen sezon Löwen deplasmanından 31-31'le puan alan
Zaporojye'nin Ukrayna'daki sıkıntılara rağmen yine dişli
olacağını görmek iyi geldi.
Güzel başladık. Sinan Erdem'den
devam edeceğiz. Bayram, Pazar, uzak dinlemeden, hentbolun en üst
seviyesine çıkabilmiş Beşiktaş'ı izlemeye gelmeniz gerek. Ya da
şöyle söyleyeyim, belki gol ya da asist yazılmayacak hanenize
ama, Beşiktaş kazanırsa sizinle kazanacak. Romantize etmiş gibi
gözüksem de, bu böyle.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder